Üretim ve tüketim kavramları, birbiriyle doğrudan ilintilidir. Üreticiyseniz satmayı, satıcıysanız ürünü tedarik edeceğiniz kaynağı doğru planlamak zorundasınız. Marifet üretmekte midir yoksa satmakta mıdır tartışılır. Üreten marifeti kendinde görür, satan da kendinde… Lakin her iki taraf da bir bütünün parçasıdır. Birisi olmadan, diğerinin sürdürülebilirliği sağlaması mümkün değildir. Güçlü olan kanal, diğerini ayakta tutmak için gayret sarfeder. Güçlü olan satış kanalıysa eğer; küçük üreticiyi destekler, ön ödeme yapar veya hammadde tedarikinde destek olarak süreci ayakta tutar. Güç, üretici tarafındaysa; satış kanalı desteklenir, iskonto ve pirimlerle kanal güçlü tutulur. Hareket kabiliyeti arttırılır ki, üretilen ürüne talep artsın…
Çelik Sektörümüz; “Marketing” Kavramına Fransız Kalıyor
Demir Çelik - Otomotiv - Beyaz Eşya - Gıda gibi ana lokomotif sektörlerde genel itibariyle üreticiler güçlüdür. Demir Çelik sektörü dışındaki tüm sektörler; tüketimi teşvik etmek ve satış kanallarını güçlendirmek için ciddi pazarlama bütçeleri ayırıp önemli projeler geliştiriyorlar. Bu minvalde devasa reklam bütçeleri, bayi destekleri ve saha çalışmaları her daim ana gündem konularının başında yer alıyor.
Çelik sektörü ise işin bu kısmıyla yeterince ilgilenmiyor. Ülkemizde çelik tüketimini arttırmaya yönelik bir çalışma veya satış kanallarını güçlendirmek veya çeşitlendirmek gibi kaygıları olmuyor. Türk çeliğinin marka bilinirliğini yerelde ve küresel piyasalarda arttırmak için kayda değer adımlar atılmıyor. Mesela deprem ülkesi olduğumuz halde çelik binalarla ilgili bir kampanya bile oluşturulmuyor. Belli sayıda ve güçte olan inşaat - mimarlık firmalarının uhdesinde cılız reklamlar yürütülüyor.
Uluslararası Fuarlarda Organizasyon Fukarasıyız
Özellikle yassı çelik konusunda uluslararası fuarlarda sistemli tanıtımlar, organizasyonlar yapılmıyor. Bazı firmalarımız kendi inisiyatifleriyle stant kurarak klasik katılımlar sağlıyor, hepsi bu… Bu konuda sektördeki sivil toplum kuruluşlarımıza da büyük görevler düşüyor. Yurt içinde çelik tüketimini arttırmak, yurt dışında ise marka bilinirliğini güçlendirmek için adımlar atmak gerekiyor.
Kasaplar ve Ekmek Fırınlarına Bakınca…
Ülkemizde kapasite kullanım oranları çok yüksek düzeylerde değil… Buna karşın ÇSM ve trader firmalar istedikleri malı zamanında tedarik de edemiyorlar. Bir karmaşa söz konusu… Bana göre bunun ana sebebi plansız yatırımlar ve üretim politikalarıdır. Önceliğin niteliğe ve katma değere değil, niceliğe verilmesidir. Satış sorunu olmayan, düşük katma değerli ürünlere yönelerek günü kurtarma politikalarıdır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Kasapların Adana kebap, ekmek fırınlarının baklava - börek yapıp katma değer yükseltmeye çalıştığı Türkiye’de, Türk çelik sektörünün de bir şeyler yapması gerekmiyor mu sizce?