Türk çelik sektörünün genel durumunu ve sektörü etkileyen tüm unsurları detaylı bir şekilde dile getiren SOGAD - Soğuk Haddeleme, Galvanizli ve Boyalı Sac Üreticileri Derneği Genel Sekreteri Asuman Gürsoy; sektörde atılması gereken adımları ve sektörün gelişmesi için yapılması gerekenleri “Çözüm Bizde” diyerek ifade ediyor. Çelik sektörüne dair görüşlerini Steel Türk Dergisi’ne anlatan Asuman Gürsoy’a teşekkür ediyor, röportajımızı sizlerle paylaşıyoruz.

Türk çelik sektörünü genel durumunu bizler için yorumlar mısınız? Çelik sektörü 2023 yılını nasıl geçirdi?

Bu sorunuza şu hususların altını çizerek başlamak isterim. Son 10 yıla baktığımızda kuralların değiştiğini, oyun alanlarının yeniden şekillendiğini görüyoruz. Paradigma değişiminin hakim olduğu yepyeni bir çoklu dünya içerisindeyiz. Çoklu kutuplar, çoklu rakipler ve çoklu krizler alışık olmadığımız bir dünyayı temsil ediyor. Türk çelik sektörü olarak fırsatların ve tehditlerin bir arada bulunduğu bu dünyada geleceğimizi şekillendirmek için bu paradigma değişimini çok iyi okumamız ve analiz etmemiz büyük önem taşıyor.

Sektördeki oyuncular, hemen her alanda kendini gösteren yıkımlarla mücadele ederken, bir başka değişle değişimle birlikte yıkımı da yönetmeye çalışırken bir yandan da sahip oldukları güçlü yönleri öne çıkarmaya çalışıyorlar. Her ne kadar Türkiye; uluslararası ticarete elverişli merkezi konumu, büyük iç pazarı, genç ve dinamik nüfusu, nitelikli ve rekabetçi iş gücü ve lojistik alt yapısı ile avantajlı konumda olsa da, en önemli ihraç pazarlarımızdan biri olan başta AB olmak üzere pek çok hedef pazarımızda yaşanan jeopolitik anlaşmazlıklar, sürekli yüksek seyreden enerji fiyatları, yüksek enflasyon ve faiz oranlarından olumsuz etkilenen talep, doğal olarak ülkemizde de sektörümüzün olumsuz görünümüne neden oluyor.

2023 yılını nasıl geçirdiğimize gelince; Rusya -Ukrayna savaşının etkileri piyasalarda hissedilmeye devam ederken yaşanan deprem felaketinin yarattığı kayıplar tarifsiz acıların yaşanmasına neden oldu.

Bu felaketle hasar alan ve ne zaman tekrar işletmeye alınacağı kestirilemeyen İSDEMİR’in yokluğunda tedarikte yaşanması muhtemel bir darboğaz ihtimaline karşı özellikle Uzak Doğu ülkelerinden artan bir ithalat yaşandı. Tabii ki bunda pandemi sonrası gelen yoğun talebin karşılanmasında yaşanan sıkıntıların tekrar yaşanabilmesi ihtimali de etken oldu. İthalatın devamlılığında bir başka etken de yerli yassı sıcak sac üreticilerimizin artan üretim maliyetleri nedeni ile rekabetçi fiyatlar verememeleri oldu. Başta soğuk haddeleme ve kaplamalı sac üreticileri olmak üzere ana girdileri yassı sıcak sac olan pek çok sektör ihraç pazarlarını kaybetmemek için uygun maliyetle ithalata devam etmek zorunda kaldılar. Çünkü yassı sıcak üretiminde ihtiyaç duyulan ham maddelerinin tedariğinde bizim gibi ithalata bağımlı olmayan, enerji ve işçilik fiyatları Türkiye’ye göre çok daha uygun olan ülkelerdeki üreticiler bir bir ihraç pazarlarımızı sıcak, soğuk, galvanizli ve boyalı ürünlerde ele geçirmeye başladılar. Bu ithalat artışı bilindiği üzere yassı sıcak sacda Çin, Hindistan, Japonya ve Rusya ya AD soruşturması açılması sonucunu doğurdu. Keza yine ithalatında artışlar yaşanan soğuk, galvanizi ve boyalı sac için de AD soruşturması açılması istemini gündeme getirdi. Gerek artan ithalatlar ve gerek ise talepsizlik nedeni ile yaşanan kapasite kayıplarının yanı sıra, artan enerji fiyatları, finansmana ulaşımda yaşanan zorluklar ve kurdaki hareketlilikler ana girdilerinde ithalata olan bağımlı olan ülkemizde de sektörümüzü olumsuz etkilemeye devam etti. Dolayısıyla 2023 yılının sektörümüz için çok parlak bir yıl olmadığını söyleyebiliriz.

Piyasaların genel durumu ve enflasyonun yükselmesi sizce çelik piyasalarını nasıl etkiledi? 2024 yılında çelik sektörünü neler bekliyor?

Enflasyonun yükselmesi doğal olarak beraberinde fiyat artışlarını da getirdi tabii ki. Ayrıca belirsizliklerin körüklenmesine, yatırımların ertelenmesine ve talebin düşmesine de neden oldu. Düşen talep üretimlerin kısıtlanmasına, hat duruşlarının yaşanmasına ve birim maliyetlerinin artmasına da sebebiyet verdi. Bilindiği üzere ürün fiyatlarını belirleyen en büyük etken taleptir. Üretim maliyetleriniz ne olur ise olsun ürününüzü konjonktür gereği yüksek kâr marjlarınla pazarlayabileceğiniz gibi üretim maliyetlerinizin altında fiyatlarla da satmak zorunda kalabilirsiniz. Bu sürecin yönetimi çok ama çok önemlidir. Sonunda istihdam kayıplarına ve bağlı olarak sosyal huzursuzluklara kadar uzanabilir.

Ayrıca G20 Ülkelerinde yaşanan durağanlıklar gelişmekte olan ülkeleri de doğrudan etkilemeye devam ettiği gibi, öncelikli ihraç pazarlarımız olan pek çok ülke de gerçekleştirdikleri yatırımlarla rakibimiz olmaya başladılar. Her zaman sektör için büyük risk olan, ne zaman hangi hamleyi yapacağı belli olmayan Çin’in yanı sıra 2030 yılına kadar çelik üretim kapasitesini 300 milyon tona çıkaracağını açıklayan bir Hindistan gerçeği olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor tabii ki. Aslında globalleşen bir dünyada neredeyse bölgeselleşen bir sektör oluşmaya başladı diyebiliriz. Bu ülkemiz için de böyle…

Navlun fiyatları müşteri tercihlerini etkileyen önemli faktörlerin başında gelmeye başladı. Keza ülkemizde ve dünyada artan arz fazlalığı, kapasite fazlalığı var. Dünya çelik üretim kapasitesi 2023 yılında 2,5 milyar mt gibi rekor bir seviyeye ulaşmış durumda. OECD küresel kapasitenin 56 milyon ton daha artacağını, kapasite fazlası sorununun gelecekte daha da kötüleşeceğini ve 2024_26 döneminde devam eden ve şu planlama aşamasında olan 150 milyon mt lik yeni yatırımlarla önemli ölçüde artacağını öngörüyor.

Sonuç olarak özellikle belirtmek isterim ki dünya ekonomisi için en büyük risk jeopolitik riskler olarak netleşmişken, sektörümüz için en büyük risklerden biri de kapasite fazlalığı olarak görülmektedir. 2024 yılının da çok farklı olabileceğini düşünmüyorum. Alınan koruma önlemleri, konulan kotalar ve uygulanan yaptırımlarla ihracatta yaşanan düşüşler yerli üreticilerimizin iç pazarda sıkışıp kalmalarına ve acımasız bir rekabetle mücadele etmelerine neden olmaya devam edecektir.

Bilindiği üzere 2024 yılı başında ve dördüncü çeyreğinde işletmeye alınacak hâlihazırda yapımı devam eden toplamda yaklaşık 1 milyon ton kapasiteli 2 galvaniz hattı yatırımımız daha var. Üstelik yakın geçmişte üretime başlayan ve yakın gelecekte üretime başlayacak olan bu galvaniz hatları otomotiv ve beyaz eşya sektörünün ihtiyaç duyduğu özel kalite sacları üretebilecek kabiliyette olan hatlar. Her biri yüksek yatırım maliyetleri ile ve hiçbir teşvik olmaksızın hayata geçiriliyorlar. Ancak amaçladıkları gibi söz konusu hedef kitlelerinin ihtiyaçlarını karşılamada zorluklar yaşıyorlar. Çünkü onlarda yurt dışı pazarlardaki rekabet güçlerini koruyabilmek için ülkemizde bu kadar atıl kapasite varken, ihtiyaç duydukları katma değerli soğuk, galvaniz ve boyalı sacları DİR kapsamında ithal etmeyi tercih ediyorlar.

Ayrıca belirtmek gerekir ki; soğuk haddeleme ve kaplamalı sac üreticileri ham maddeleri olan yassı sıcak sacı artan üretim maliyetleri nedeni ile rekabetçi fiyatlar veremeyen yerli üreticilerimizden tedarik etmekte zorlandıkları gibi, aynı zamanda beyaz eşya ve otomotiv sektörünün 6 aylık, 1 yıllık sabit fiyatlı anlaşma istemlerini de aynı şartlarda (uzun süreli sabit fiyat) ham madde bağlayamadıkları için karşılıksız bırakmak durumunda kalmaktadırlar. Doğal olarak bu durum da katma değerin yurt dışına kaçmasına, enflasyonun ve cari açığın artmasına katkıda bulunmaktadır. Bir de 1 Ekim 2023 tarihinde geçiş aşamasında uygulamaya konulan, 2026 yılında kalıcı olarak yürürlüğe girecek olan ve CBAM’ın AB’nin başka bir korumacı önlemi olarak nitelendirilen AYM kriterleri de ülkemizin ihracatı için bir tehdit olarak görülmekle birlikte, sektörün gelişimine katkı sağlayacak bir fırsat olarak değerlendirilmektedir.

Ülkemizde bu konuda henüz alınması gereken yolun alınamadığını düşünüyorum. Bu arada Ortadoğu’da yaşanan gerilimin sadece bölge ekonomisini etkilemeyeceği, küresel ekonomik etkilerinin de olacağını, devam eden çatışmaların sona ermesi ve barışın sağlanmasının zaman alacağını, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmaların bölgesel iş birliğini zorlayacağını, devam eden çatışmaların sadece Ortadoğu’da değil özellikle enerji sektöründe olmak üzere küresel ekonomide geniş çaplı etkilerinin olacağını, petrol fiyatlarının da arz endişesi ile yükselebileceğini, küresel ekonomik büyüme hızının yavaşlayarak 2024 yılında yüzde 2.1’lere düşmesinin beklendiğini dile getiren yetkililerin bu açıklamalarına bu ön görülerine dayanarak diyebiliriz ki; bizler giderek daralan bir çemberin içinde mücadelemizi sürdürmeye devam etmek durumunda kalacağız gibi...

“Dünya çelik üretim kapasitesi 2023 yılında 2,5 milyar mt gibi rekor bir seviyeye ulaşmış durumda”

2024 yılında hurda ve cevher fiyatları nasıl bir yol izleyecek? Bu bağlamda rekabet gücünde üstünlük entegre tesislerde mi olacak, ark ocaklı tesislerde mi olacak?

Hurda ve cevher fiyatlarının 2024 yılında nasıl bir seyir izleyeceğini kestirmek çok zor. AYM Kriterleri açısından hurdadan üretim yapan tesislerin karbon salınımı açısından daha avantajlı oldukları belirtilmektedir. Bu açıdan ülke olarak şu an için şanslı durumdayız. Çünkü ülkemizde EAO’larının üretimdeki payı %75 civarında… Bu payın 2050 yılında %85’e çıkacağı öngörülüyor.

EAF çözümlerine odaklanan sektörün bugün dünyada 655 milyon ton olan demir hurda kullanımının 2033 yılında 1.05 milyar tona çıkacağını, gelecekte hurdanın altın gibi değerlendirileceğini, getirilen kısıtlamalarla kritik bir ham madde haline geleceğini ve ithal hurdaya bağımlı olan (Türkiye gibi) ülkelerdeki üreticilerin tedarikte zorluklar yaşayacağı kaçınılmaz görünmektedir. Tüm dünyada yaşanan EAO üretime dönüşümün arttıracağı hurda talebi, Türkiye’nin bugüne değin en büyük hurda alıcısı pozisyonunda olmasının sağladığı belirleyici rolü de doğal olarak olumsuz etkileyebilecektir.

Cevher için de dış piyasalara bağımlılık, fiyatların mücbir sebeplerden ve Avusturalya ya da Brezilya gibi tedarikçi ülkelerde yaşanacak krizlerden kolayca etkilenebileceğini, küresel piyasalarda artan üretim maliyetlerinin ithal demir cevheri fiyatlarını yukarı çektiğini, vadeli demir cevheri fiyatlarındaki spekülasyonların da fiyat artışında etken olduğunu söyleyebiliriz. Ancak; demir cevheri fiyatlarının çelik fiyatlarındaki artış ve düşüşlerden daha hızlı hareket etmesinin çelik üreticilerinin kar marjlarına zarar verdiğini de eklemek doğru olur sanırım.

Aktarmaya çalıştığım değişkenlerle rekabet gücünün entegre tesislerde mi yoksa ark ocaklı tesislerde mi olacağını net olarak söylemek mümkün değil. Gelişmelere göre rekabet gücü de değişkenlik gösterebilir.

Son olarak çelik sektörüne dair neler söylemek istersiniz?

Öncelikle şunu söylemek isterim. “Gelecek ile ilgili endişelerimiz var ise geleceği oluşturmak zorunda olduğumuzu unutmamalıyız” Belirsizliklerin ve tehditlerin var olduğu bir dünyada en önemli risklerin jeopolitik riskler ve kapasite fazlalığı olduğunu dile getirmiştim. İlaveten hepimizin gelecekte nasıl değer yaratabiliriz konusuna odaklanıp, belirsizliklerin unsurlarını belirleyerek stratejiler geliştirerek, şirketlerimize özgü 3 yıllık /5 yıllık yol haritalarını oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Döngüsel bir ekonominin, döngüsel bir dünyanın içinde yaşarken; dijital dönüşümün gerçek anlamda sindirilmesi, çalışanların öğrenme çevikliğinin arttırılması, kurum kültürünün oluşturulması da büyük önem taşıyor tabii ki. Ayrıca yenilenebilir enerji alt yapısının oluşturulmasına öncelik verilmesi, AB ve ABD gibi önemli ticari partnerlerimizle ilişkileri güçlendirecek girişimlerde bulunulması, ülkemizde yeni yapılacak yatırımlara başlanılmadan önce ihtiyaç analizlerinin yapılması (Atıl kapasiteler oluşmaması adına) sektörün ihtiyaç duyduğu kalifiye çalışanları yetiştirecek eğitim kurumlarına önem verilmesi de dile getirebileceğim başkaca hususlardır.

“Hem dünyada hem de ülkemizde artan arz ve kapasite fazlalığı var”

Son olarak da şunları söylemek isterim; Biliyorsunuz 2023 yılında yukarıda nedenlerinden bir kısmını açıklamaya çalıştığım başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ülkelerinden Türkiye’ye artan miktarda ithalatın yaşanmasında öncelikli etkenlerden biri fiyat gibi görünse de farklı nedenlerin de olduğunu belirtmek isterim. Bana ve pek çok sektör mensubuna göre bu durumun sebebi yalnızca Türkiye’nin çok rahatlıkla ihracat yapılabilecek bir açık pazar olarak görülmesi değildir. Tekrar ifade etmek isterim ki; hem deprem öncesi alınmış siparişlerin zamanında yerine getirilmesi hem de deprem bölgelerinin en kısa sürede toparlanması için gelecek acil taleplerin karşılanabilmesi için bu ithalat bağlantıları gerçekleştirilmiştir. Kaldı ki aynı gerekçelerle yassı sıcak sac üreticilerimizin de HRC ithalatı yaptıkları edinilen bilgiler içindedir.

Hatırlayın, o günlerde Çinli üreticilerin yetkilileri, deprem sonrası Türkiye’ye yardımcı olabilmek için kar gözetmeksizin hazır mallarını hemen Türkiye ye yönlendirdiklerine dair açıklamalarda bulunmuşlardı. Kaybedilen katma değerli ürün pazarlarımızda tekrar var olabilmek için ana ham madde girdileri yassı sıcak sac olan üreticilerimizin bu ürüne rekabetçi fiyatlarla ulaşımının zorunlu hale gelmesi, söz konusu üreticileri hemen yanı başlarında tedariklerini sağlayabilecekleri yerli üreticileri dururken ithalata yönlendirmiştir. İnanıyorum ki hiçbir üreticinin şartlar zorlamasa öncelikli tercihi ithalat olmayacaktır.

Biliyoruz ki ithalata yönlendiren etkenler sadece uygun fiyatlar değildir. Kalite çeşitliliği, üretimdeki tonaj kısıtları, teslimatlarda yaşanan aksamalar gibi farklı etkenler de mevcuttur. Dolayısıyla ne açılan AD soruşturmaları ne arttırılan gümrük vergileri sorunu çözmeyecektir. Bugüne değin yaşananlar göstermiştir ki her korunma önlemi uygulamasında iç piyasa fiyatları artmış, müteakiben ithalat fiyatları da artmış ancak ne hikmet ise ithalat miktarları da artmıştır. Bu aşamada 1 Mayıs 2023 tarihinde uygulamaya konulan yeni gümrük vergisi oranlarında ürünler arası makasın eski uygulamadaki kat sayı korunarak yapılmayaşının da ayrıca soğuk haddeleme, galvanizli ve boyalı sac üreticileri için ciddi mağduriyet yarattığının altını çizmeden geçemeyeceğim.

Çözümün sektördeki tüm oyuncuların (Sıcak, soğuk, kaplamalı sac üreticilerinin, beyaz eşya, otomotiv, makina, boru v.s üreticilerinin) temsilcilerinin bir araya gelerek ülke menfaatleri ve kendilerinin ortak menfaatleri doğrultusunda çözüm önerileri geliştirmeleri ve Bakanlığımızı da bu konularda yönlendirmelerinden geçtiğine inanlardanım. Kısacası “çözüm bizde” diyerek sözlerime son vermek istiyorum.

(Bu içerik SteelTürk Dergisi tarafından hazırlanmıştır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.)